İÇİMİZDEN BİRİ Yaşam öyküsü ile deneyimlerinden yararlanacağımıza inandığımız, Uçhisar Kütüphanesinde yıllarca görev yaptıktan sonra emekli olan Sn.Yılmaz ÜNLÜ ile Dernek Yönetim Kurulu Başkanı Sn.Mehmet ATILGAN tarafından bir şöyleşi gerçekleştirdi. Söyleşinin yazım ve yayımlanması aşamasındaki katkıları nedeniyle Derneğimiz Yönetim Kurulu Üyesi Sn.Abdullah OKKIRAN'a ayrıca teşekkür ederiz.
(SUNUŞ) Derneğimizin etkinlikte bulunduğu elli yıla yakın bir süre içerisinde unutamadığımız, saygı ile andığımız ve kişiliği ile tüm hemşerilerimize örnek olan çok değerli insanların pek çoğu aramızdan ayrılmıştır. Hayatta olanlar da, her istediğimizde görüşemediğimiz, kendi dünyalarında yaşam mücadelesini sürdürmektedirler. Hepsini de isimlerinden, albümlerde yer alan resimlerinden tanıyoruz. Onları, bilmediğimiz başka yönleri ile de tanıma olanağına kavuşabilmek, sanırım her üyemizin olumlu karşılayacağı bir husus olacaktır. Bu düşünceden hareket ederek derneğimiz sitesinde; deneyimlerinden, çalışma alanındaki başarılarından yararlanabileceğimiz, genç nesillere örnek olacağına inandığımız üye ve hemşerilerimizi tanıtmaya devam edeceğiz. Bu çalışmayı, Uçhisarımızı daha geniş yönleri ile tanıtmak ve geçmiş ile güncel konuları konuşmak amaçlı olarak Belediye Başkanımız Sayın Ali Karaaslan ile başlatmıştık. Bu kez de, hemşerilerimizin en kıdemlilerinden, yaşam öyküsü ile deneyimlerinden yararlanacağımıza inandığımız, Uçhisar kütüphanesinde yıllarca görev yaptıktan sonra emekli olan Sayın Yılmaz Ünlü ile bir söyleşi gerçekleştirdik. Sonraki zamanlarda bu amaçlı söyleşileri, işini, girişimsel başarılarını siz sayın üyelerimize sunmak amaçlı olarak diğer üyelerimiz ya da hemşerilerimizle yapmayı düşünüyoruz. İlgilerinize şimdiden derneğimiz adına teşekkür ediyor, Uçhisar için yapılan her güzelliğin arkasında olduğumuzu belirtmek istiyorum. Yılmaz Ağabey ile yaptığımız söyleşinin soru ve yanıtları aşağıdadır. Saygılarımla. MEHMET ATILGAN (12 ARALIK-2016) İÇİMİZDEN BİRİ (Yılmaz ÜNLÜ ) 1- Mehmet ATILGAN (MA): Sayın Yılmaz ÜNLÜ (YÜ), 1936 doğumlu olduğunuzu, çocukluğunuzun büyük bölümünün Uçhisar’da geçtiğini biliyoruz. O günlerden başlayarak, sayın okuyucularımızın sizi daha yakından tanımaları için kendinizden bahseder misiniz? (YÜ) – Aslında 1932 doğumluyum. 1936 yazılmasının sebebi askerliğe çağrıldığımda kilom 45, boyum 1.50 cm olduğundan askerliğe alınmadım. Mahkeme kararı ile doğum tarihim 01.06.1936 olarak kararlaştırıldı. Askerliğimden önce 1954 yılında Ankara Yenişehir Sakarya Caddesinde bir kuru temizleme fabrikasında çalıştım. Askerlik dönüşü Nevşehir’de muhasebe bürosunda eleman olarak çalıştığım esnada 1960 ihtilali döneminde Kasabamızda yedek subay öğretmenlik yapan Hamit ABACI, Yaşar ELÇİ ile Ömer GÜVENDİ adlı şahıslar halen faaliyetini sürdüren mevcut kütüphanemizi kurdular. Ben kendileri ile iyi temas içinde olduğumdan onlar terhis olunca şahsen Kütüphane ile ilgilendim. 1962 yılında fahri olarak kütüphanede çalıştım. 1963 yılında memurluk imtihanını kazandım. 1963-1987 tarihleri arasında çalıştıktan sonra emekli oldum. Bu arada merhum Belediye Başkanımız Sayın Osman GÜVEN ile Durmuş İLASLAN, Hüseyin TAŞHAN, Hasan ARISOY ve Ben “Kütüphaneyi Yaptırma ve Yaşatma Derneğini” kurduk. Mevcut binamızı çok zorluklarla yaptırdık. Bu binayı taşımadan önce belediyeye ait dükkanlarda faaliyet gösterdik. Bu arada Uçhisar Kasabası halkına şahsım ve okurlarım adına teşekkür ederim. Zira bizlerden maddi ve manevi desteklerini hiç esirgemediler. 2- (MA): Evinizin Yukarı Mahalle’de olduğunu biliyoruz. Evinizin bölümlerini(oda, kışevi, ahır gibi) anlatır mısınız? Ayrıca çocukluk arkadaşlarınız kimlerdi, sadece isimlerini söylemeniz yeterli olacaktır? (YÜ) – Evim, Uçhisar Yukarı Mahalle Göreme Caddesinde herkesin olduğu gibi ahır, samanlık, yaz evi, kış evi olmak üzere 18 gözlü idi. Arkadaşlarım Ethem YEDEKÇİ, Süleyman ÇAVDAR, Muhammer TAŞTAN, Mahmut ÖZLÜ, Ahmet PÜRSÜNLÜ, Sadi SABAY hakka yürüdüler. Hepsine Allah’tan rahmet diliyorum. Amin. 3- (MA):Çocukluğunuzu yaşadığınız yıllarda, İnsanların birbirleri ile ve komşular arası ilişkiler nasıldı? Anlaşmazlıklar yaşanır mıydı? İyi olarak aklınızda kalan özellikle komşular arası ilişkilerden biraz anlatabilir misiniz? (YÜ)- Çocukluğumu yaşadığım o yıllarda komşularımız, komşuluklarımız ötesinde sanki birer akraba derecesinde idiler. Çünkü her ihtiyacımızı karşılarlardı. İhtiyaçlarımızı ve eksikliklerimizi komşulardan temin ederdik. Misal: küfe, harar, çapa, kürek, bel… gibi ihtiyaçlarımızı ödünç alırdık. Hatta o gün bağa gitmemiş bir ev kadını, bütün komşuların tandırdaki yemeklerinden ve ahırdaki hayvanların sorumluluğunu severek yapardı. Çünkü evlerimizin kapılarında kilit yok idi. Kovan dediğimiz bir demir parçası kapı mandallarına takılırdı. Komşu komşunun külüne muhtaç atasözü köyümüzde ve mahallemizde geçerli idi. Bu kısımda bir anımı anlatmakta geçemeyeceğim. Tekeli mahallede Bayraktar oğlu Hakkı amcanın hanımı Sakine teyze mahallenin tandırdaki yemeklerine baktıktan sonra oğlu merhum Yaşar ile birlikte dört çocuk evine gittik. Tabii ki çocuğuna tandırda mevcut fasulye (a bakla) yemeğinden dürüm verirken bizleri de ayrı tutmadı. Hepimize birer dürüm verdi. Sizi temin ederim ki çömlekte fasulye kalmadı, ama o muhterem anamız, -Yavrularım afiyetle yiğin, ben hakkı amcanıza bir şeyler yaparım dedi. Bu anamızı rahmetle anmaktan geçemeyeceğim. 4- (MA): Şimdi şöyle yapalım, önce o gün ki, Uçhisar’ı Yukarı Mahalleden başlayarak bize bir anlatın lütfen? (YÜ)- Ziyaretlerimiz olmuştur. Hatta Ortahisar’daki arkadaşımla sonradan arkadaşlığımı devam ettirirken İstanbul’a taşındılar, bir daha da görüşemedik. Bu arada bir okul hatıramızı anlatmadan geçemeyeceğim; Öğle sonrası saat 16.00-17.00 arası, dört ve beşinci sınıfları birleştirerek ders saatinde okulumuz öğretmenlerinden Hasan ARISOY bizlere hitaben, -Çocuklar sigara kullananlar ayağa kalksın, dedi. Kızlar hariç bütün öğrenciler tahtaya kalktık. Yalnız erkek öğrencilerden iki erkek kalkmadı. Rıza SAYAR, Fehmi ÖZDOĞAN, bu iki arkadaşdan biri Albay, diğeri de Yüksek Mimar olmuş. Yani arkadaşlarımızın o yaşta büyük adam olacağı belliymiş. Öğretmen ceza olarak her iki elimize de ikişer cetvel vurmak suretiyle bizleri cezalandırmıştı. 5- (MA): Aklınızda kalan büyükler kimlerdi? Hepsinin de aramızdan ayrıldığı o sayın kişilerle ilgili anılarınız var mı? Anlatır mısınız? (YÜ) – Aklımda kalan büyükleri saymakla beraber, zira büyük ve küçük hatalarımızı tatlı bir dille ikaz ederlerdi. Uçhisar’da zamanın en büyük kahvesinde Ahmet (….) ile soy adını açıklamak istemiyorum, tavla oynadım. Kahvede yaşlı amcalardan Hakkı amca beni çağırdı, - O adamla bir daha oyun oynadığını görmeyeceğim, görürse, elindeki bastonu göstererek, - vallahi bunu başında parçalarım. dedi O andan sonra o kişiyle bir daha oyun oynamadım. Yani tek kelime ile zamanımızın yaşlı insanları, bizlerin, yani gençlerin iyiliği için çırpınırlardı. 6- (MA): Bu arada sakıncası yoksa ailenizden de bahsetmenizi isteyeceğiz? (YÜ)- 1932 yılında Uçhisar’da dünyaya geldim. Babam Mehmet ÜNLÜ, annem Emine ÜNLÜ’dür. Benden başka üç kardeşim daha var ablam Şerife 1945 yılında öldü. Benden küçük Yavuz ve Erol olmak üzere iki kardeşim var. Onlarda şuan hayatta değiller. Babam Devlet Demir Yollarında çalışırken bir hastalıktan dolayı 1944 yılında vefat etti, yani ben 12 yaşında yetim kaldım. 7- (MA): Çocukluk arkadaşlarınız kimlerdi? Nasıl geçti okul öncesi çocukluğunuz? Ramazanları, bayramları nasıl yaşardınız? (YÜ)- Çocukluk arkadaşlarım, ilerde de bahsedeceğim Ethem YEDEKÇİ, Süleyman ÇUHADAR, Muammer TAŞTAN, Ahmet PÜRSÜNLÜ, Sadi SABAY, Mahmut ÖZLÜ’dür. İlkokul döneminde Sadi SABAY ve Ahmet PÜRSÜNLÜ ile genellikle ders çalışır o gün kimin evinde bulunuyor isek öğle yemeğini o evde yerdik. Hatta kendi aramızda fergene geleneği içinde beş altı arkadaş arasında sen şu yemeği, sen şu yemeği yap diye sözleşir ve herhangi bir arkadaşın evinde yemek yerdik. Bu yemeğide kararlaştırılan eve annelerimiz getirir beraber yerdik. Bayramlarda elimizde bezden dikilmiş bir kese ile bütün köyü dolaşırdık. Şu ve bu mahalle mevzu değildi. Kesemize nohut, kavrulmuş buğdaydan gavurga, kuru üzüm, çetene, kabak çekirdeği, hatta karpuz çekirdeği toplardık. Bazı varlıklı evler akide şekeri verirlerdi. O evi ziyaret etmeyen çocuk kalmazdı, hatta birkaç kez o evi ziyaret ederdik. 8- (MA): Okul öncesi çocukluğunuz sırasında unutamadığınız bir anınızı ya da var ise kasabada yaşanan bir olayı anlatır mısınız? (YÜ)- Okul öncesi küçüklük arkadaşım Ethem YEDEKÇİ ile portakal alıp, satmaya kalktık. O zamanki Maccan, şimdiki Göreme olan Kasabaya, oradan da Ortahisar Kasabasına sırtımızda portakal çuvalıyla dolaştık. Maalesef zarar ettik. 9- (MA): Çocukluğunuzda elde etmeyi çok istediğiniz(bisiklet gibi) ancak ulaşamadığınız ya da zor edindiğiniz bir şeyler var mıydı? Benzer konularda aklınızda kalanlar nelerdir? (YÜ)- Çocuklukta insanın arzuları bitmiyor, neler arzu ediyorsun ama imkanlarımız olmuyordu. Zira o tarihlerde Uçhisar çok fakirdi, onun için arzularınızın hiçbiri olmuyordu. Yalnız kendi imkanlarıyla halk ağzıyla ganıcak denen arabayı yapmaya çalışırdı. Buna her çocuk erişemezdi. 10- (MA): İlk öğretmeniniz kimdi? Okulu bitirinceye kadar hangi öğretmenlerde okudunuz? Unutamadığınız bir ya da birkaç okul anınız olduğunu sanıyorum. Anlatır mısınız? (YÜ)- İlköğretimi birden dörde kadar Nevşehir’li Ömer Güneş adında bir Öğretmende okudum. Beşinci sınıfı ise Ahmet TEMELLİ öğretmenimde bitirdim. Bu kısımda şunu bahsetmek isterim. Birinci öğretmenim Ömer GÜNEŞ’i gençliğimde ve evliliğimde kurban ve ramazan bayramlarında eksiksiz ziyaret ettim. İlköğretim yıllarımda kasaba ve köyler arası okul ziyaretleri olurdu. İlkokulda ne kadar öğrenci varsa öğretmenlerle beraber ziyaretler yapılırdı. Benim dönemimde Ortahisar ve Babayan yani Damat İbrahim Paşa, Maccan (Göreme) ziyaretlerimiz olmuştur. 11- (MA): Öğrenci öğretmen ilişkileri nasıl yaşanırdı? Özellikle disiplin açısından bu ilişkileri değerlendirir misiniz. Ayrıca kış mevsiminde okulun nasıl ısıtıldığını, bu konuda öğrencilerin katkısını merak ediyorum. Biraz anlatın lütfen? (YÜ)- Gerçekten öğretmen ve öğrenci ilişkileri bir baba şefkatinde idi. İnanın bir kalem ve defter eksiğimizi dahi düşünürlerdi. Okulumuz kışın odun sobaları ile ısıtılırdı. Bu odunlar öğrenciler tarafından temin edilirdi. 12- (MA): Öğrenim devam ederken öğrencilerle toplu halde gezi, piknik ya da kırlara gezintiler yapılır mıydı? Ne yapardınız bu gezilerde? (YÜ)- Öğrenim devam ederken yukarıda bahsettiğim gibi sırası ile Göreme, Ortahisar, Babayan okullarını bütün öğretmenlerle beraber yaya olarak ziyaretlerimiz oldu. Tabi ki ziyaret ettiğimiz okullarda, öğrencilerin misafiri olarak evlerinde yemeklerini yedik. 13- (MA): Çocukluğunuz ya da gençliğiniz esnasında görev yapan Uçhisar belediye başkanları Kimlerdi? Onlarla ilgili aklınızda kalan anılar varsa anlatır mısınız? (YÜ)- Çocukluğumda M. Emin AKSOY’dan günümüze kadar Belediye Başkanlarını gördüm. Başkanlarla pek ilişiğim olmadı, Mehmet ATILGAN ile eski belediye yanına ardiyeler yapılırken tanıştım ve çok zaman taş ocaklarına beraber giderdik. Zira Belediye kamyonuna Tahir KUTLAR, Selim KAHRAMAN ve ben abone idik. Bir gün kepez dağına halapa taş madala denilen mevkide ve Çat kasabası taş ocağına sefer yaptık. Bir seferinde say denen taş lazım oldu. Başkanımız Mehmet ATILGAN ile Kavak köyüne gittik. 60 say olduğundan muhtara bayağı fırça attı, kısa zamanda say’ı temin ettik. Aynı zamanda Başkan Osman GÜVEN ile ilişkilerim oldu. O dönemde üç tane derneğimiz vardı. Birincisi Kütüphaneyi Yaptırma ve Yaşatma, ikincisi PTT Binası Yaptırma, üçüncüsü ise Turizm Derneği. Her üç dernekte Osman GÜVEN ve ben çalıştık. Hayatta olmayanlara Allah rahmet eylesin, bütün reisler kendi çapında çok çalıştılar. 14- (MA): Bağ bahçe işlerinde çalışır mıydınız? Hangi işleri yapardınız? (YÜ)- Bağ bahçe işleri bizim kaçınılmaz görevimizdi. Çünkü bağ ve bahçelerden rızkımızı temin ediyorduk. Bağ belleme, çapalama işleri ile de uğraşırdım. Aynı zamanda başkalarının işlerine de giderdim. Hatta burada bir hatıramdan da bahsetmeden geçmeyeceğim. Bizim köyden Ortahisar kasabasına amelelerin gittiği duydum. O günkü amele başı merhum Musa Taşkın’a yalvardım bende gideyim diye. Allah razı olsun, bana; -Yanına bir arkadaş bul ve gel dedi. Çünkü bir kazmacı, bir kürekçi lazım, neyse biz işe başladık birkaç gün sonra mal sahibi bizlere ikram olsun diye yemek getirmiş. Yemek faslından sonra sigara içenlere sigara ikram etti. Daha sonra birader ile işe başladık. Çünkü toprak çok sert olduğu için şahsen benim gücüm yetmiyordu. Onun içinde bayağı zorlanıyordum. Biz çalışırken yanımıza geldi, bizi kontrol etti ve gitti sonra bir ağacın altına oturdu ve Musa amcayı çağırdı. Musa amca döndüğünde bana, - Yılmaz sen yarın gelmeyeceksin dedi. Çünkü gerçekten kazma işini yapamıyordum. İnanın şok oldum. Musa amcaya, kendisi ile görüşebilirmiyim dedim, git görüş dedi ve amcanın yanına gittim. -Amca ben yetimim bir annem iki küçük kardeşim var onlara bakmak zorundayım dedim. Sonra amca, amele başı Musa amcayı çağırdı. -Bu çocuk bu iş bitene kadar burada çalışsın, yapamaz ise sadece su taşısın, dedi. Allah ondan razı olsun, rahmet eylesin. 15- (MA): O sıralarda Kasabada yaşanan sosyal olaylardan hatırladıklarınız hangileridir? Halkın beslenme şekli nasıldı ve aklınızda kalan önemli yiyecekler, yemekler hangileri idi? (YÜ)- Kasabamızdaki sosyal olayları, inanın samimiyete dayalı olarak görüyordum. Büyüğün küçüğe sevgisi, küçüğün büyüğe saygısı hakimdi. Sizleri temin ederim ki, büyüklerimiz küçükler üzerinde daima kontrol seyrinde idi. Yiyeceklere gelince, bütün ihtiyaçların yüzde doksanını kendi imkanlarımız ile temin ederdik. Sadece giyecek ihtiyaçları için pazara gidilirdi. Konfeksiyon olarak değildi, kaput bezi ve kumaş olarak alırdık. Dikiş işi hanımlar tarafından yapılırdı. Gerçekten Uçhisar kadınının fedakarlığı kalemle tarif edilemez, zira evin her ihtiyacını sırtlanırlardı. Ekmeğinden makarnasına, bulgurundan pekmezine kadar bütün yaz ve özellikle kış kayıtları başlı başına büyük gayret gerektirmektedir. Kış kayıtları başta yufka ekmek olmak üzere nohut, fasulye, mercimek, bulgur, erişte, tarhana gibi daha onlarca yiyecek kendi gayretleri ile temin edilirdi. Günlük olarak sabahleyin tandır yakılır, üzerinde sabah yemeği olarak çorba başta olmak üzere, yanına da bir yemek yapılırdı. Akşam ise tandırda çömlek ile herhangi bir yemek, yanına da kayısı yahni dediğimiz bir benzeri tatlı yapılırdı. Çevremde gözlediğim izlenime göre genellikle a bakla haftanın dört günü her evde pişerdi. 16-(MA)Etkisinde kaldığınız dünya olayları nelerdi? Hatırladığınız kadarıyla anlatmanız o günleri anma açısından iyi olur düşüncesine zannederim katılırsınız? (YÜ)- Etkisinde kaldığım, dünya olaylarından yaşımıza göre pek önem taşıyan 1945 harbi idi. Bu çok konuşulmuştu. Uçhisar’lılar bazı günler geceleri lamba yakmadılar. hatta ışık yakanlar pencerelere kalın perdeler taktığını duydum. Çünkü uçaklar gelince görüp kasabamızı bombalar diye konuşanları duydum. 17- (MA): Düğün merasimleri nasıl yaşanırdı, yaşanan adetler nelerdi? Kahvehanelerden, sıra odalarından ve diğer sosyal ilişkilerden bahseder misiniz? (YÜ)- Kasabamızın düğünü Pazartesi bayrak merasimi ile başlar. Mahallenin imamı ve büyük bir kalabalık dua eder, akabinde misafirlere lokum veya akide şekeri ikram edilirdi. Salı günü damat hamamı adında bir yemeklik merasimi yapılır. Ailenin bir yakını veya damadın arkadaşı bu düğünü kabul eder, yemek olarak da çorba ve muhakkak sulu köfte olur, üzerine de mevsim itibari ile bir tatlı ikram edilirdi. Bu merasim öğle saatlerinde başlar yemek yendikten sonra damada kız evi tarafından çamaşır atlet, kilot, gömlek, bazen de kravat verilirdi. Bu arada damat, bütün arkadaşlarının içinde üzerinde bir kilot, karnına kadar soyunur ve gelen çamaşırlar giydirilirdi. Sıra kasabayı gezmeye gelince damda dikilen Bayrak başta olmak üzere büyük kalabalık ve kasabanın gençleri yürüyerek, atı olan atla bu kalabalığa katılırdı. Kasaba bayrak gerisinde gezilirdi. Bayrağı taşıyana Bayraktar denirdi. Bayrak üstünde pazarlık yapılırdı. Misal, birisi elli lira der bu rakam ihale üzerine yükselir giderdi ve en son kim yüksek rakamı verirse o kişi damadın biraderine ziyafet verirdi. Bu gezmeler mümkün olduğu kadar Kasaba sokaklarında gezerek yapılır ve yukarı, aşağı ve tekeli mahalle olmak üzere gezilir ve Belediye meydanında mola verilirdi. Aynı zamanda atı olan gençler Çubuk yolunda at yarışı yaparlar, kazanan kişi bütün ahali tarafından alkışlanırdı. Aynı zamanda damadın arkadaşlarına bir komşu evinde meze ve içki ikram edilirdi. Geç saatlere kadar bu devam ederdi. Bir güveği (Damat) gezmesinde acılı bir anım vardı. Bu anımdan bahsedeyim. Osman Turan isminde arkadaş eğlence olsun diye ateş ederken kaza sonucu İbrahim Macit adlı küçük bir çocuğun ölümüne sebep olmuştu. Salı günü kız başı diye bir merasim yapılırdı kız evinde hanımlar toplanır, tef eşliğinde eğlenilir ve oyundan sonra tef çalana bahşiş verilirdi. Sonra ikram olarak düğün sahibi tarafından çerez dediğimiz fındık, fıstık, leblebi ikrar edilirdi. Çarşamba günü akşamı kına gecesi diye bir merasim yapılırdı. Kızın evinde yapılan bu merasimde erkek evinden misafirler gelir, yine tef eşliğinde kadınlar oynar sonra kına yakılır ve erkek evinden gelen çerez dağıtılırdı. Perşembe sabahı erkenden erkek evinde toplanan kalabalık, toplu halde yaya olarak kız evine davul zurna eşliğinde giderdi. Kız evinde kısa bir moladan sonra gelin alınır, erkekler önde, kadınlar arkada kız evinden ayrılırlardı. Gelin ve hanımlar peçeli olurlardı, peçeler siyah olurdu. Yalnız gelinin peçesi kırmızı yada beyaz olurdu. Kızın anne ve babası tarafından verilen çeyizler atlara yüklenirdi, kırılacak eşyalar ise çocuklara verilirdi. Çocuklar bu eşyaları itina ile taşırlardı. Çünkü işin ucunda bahşiş var idi. Damat evine gelindikten sonra damat ile arkadaşları evin yüksek bir yerine çıkar cebine doldurdukları buğday ve bozuk parayı ahalinin üstüne atardı, tabi küçük çocuklar paralaı almak için birbirlerini ezerdi. Erkek evindeki gelin odasında, gelinin getirdiği bütün eşyalar teşhir edilir ve herkes bu odayı gezerek görürlerdi. Perşembe akşamı damat ve arkadaşları yatsı namazına beraber giderken mahallenin olgun erkekleri de bunlara eşlik ederdi. Yatsı namazı bitiminde kalabalıkla damat öğme diye bir methiye okur, başta cami imamı olmak üzere cemaat eşlik ederek camiden çıkıp erkek evine kadar koro halinde bu methiye okunurdu. Erkek evine gelinince damadın sırtına bazen yavaş, bazen de hızlı biçimde yumruk vurulur ve damadı gerdeğe böyle yollarlardı. Kalabalık, damadın evinde müsait bir odaya alınır burada onlara baklava ve kahve ikrar edilirdi. Cuma günü öğle sonrası yine kadınlara ayrılmış bir merasim gerçekleşirdi. Erkek evindeki bu merasime kasabanın bütün kadınları katılır tef eşliğinde eğlenilirdi. Sonra yemek ikram edilirdi. Daha sonra çar adı verilen iki metre enindeki örtüyü hangi komşu aldıysa o eve gitmek mecburiyetinden ortalama bir eve 5-6 kadın çarı alınırdı. Sonra bu çarlar dağıtılır merasim biterdi. Cuma günü varlıklı aileler gelin azığı veya dua diye bir yemek verirlerdi. Bunu yapmak mecburi değildi, fakir aileler yapamazlardı. Düğünü yapan ailenin yetkili kişisi tarafından çağrılacak kasaba halkının listesi tellal verilirdi. Halk ağzında buna okuma denirdi. İnek veya dana kesilir, yanında pilav yapılır, mevsim itibari ile de bir tatlı ikrar edilirdi. Tellal bütün halkı dua yemeği daveti kaşığımı al duamıza buyursun diye tellal vasıtasıyla merasime davet edilirdi. Yemek tek taş tabaktan yenir idi. Masalar yedi veya sekiz kişilik olurdu. 18- (MA): Temizlik işleri nasıl yürütülürdü, (örneğin esvap pınarlarından bahsedilir,)ailenin çamaşırlarının yıkanması nasıl ve aileden kimler tarafından yapılırdı? (YÜ)- Her ailenin hanımı temizlik işlerini kendi yapardı. Tekeli Mahalle, Yukarı Mahalle birer olmak üzere, ayrıca Aşağı Mahallede Öküzlü Pınarı diye iki esvap pınarı vardı. Bu arada Hafızlı denen mevkide ve Karankemer de esvap yıkanırdı. Çamaşır yıkama usulü hanımlar ayaklarıyla çiğneme olarak yapılırdı. Tabii ki sabun yerine tabiattan edinilen kil ve çora denen toprak kullanılırdı. 19- (MA): Nakliye işleri(insan ve eşya olarak) nasıl karşılanırdı? Sizin ahırınızda bulunan hayvanları sayar mısınız? Ankara, Kayseri seyahatleri nasıl gerçekleştirilirdi? (YÜ)- Kasabamızda nakliye işleri at arabası ile yapılır idi. At arabası olmayan şahıslar nakliye işini eşek vasıtası ile gerçekleştirirdi. Çoğu evde bir veya birden fazla eşek bulunurdu. Genelde Nevşehir pazarında ürünlerimizi satardık. Daha sonraki zamanda Belediye küçük bir kamyon aldı. Bu kamyon Pazartesi günleri Nevşehir’e birkaç sefer yapardı. Ankara ve Kayseri yolculukları ise zamanın otobüsleri ile yapılırdı. Kayseri’ye giden tek otobüs Nevşehir’li Kapısızoğlu adında bir şahsa aitti. Ankara yolculuğu ise aşağı yukarı sabah sekizden akşama kadar sürerdi, zira yollar çok bozuktu. Hatta Ankara dönüşü Aksaray’a çıkarken bayağı rampa vardı. Otobüs çekmediği için bütün yolcular iner takriben bir- birbuçuk km. yürürlerdi. Bazı mahsulü çok olan haneler, elma ve kuru üzümlerini Kayseri ve Aksaray pazarlarına götürürlerdi. Tabi ki bu yolculuk hayvan vasıtasıyla gerçekleşirdi. Kayseri yolculuğunda, İncesu kazasına kadar gidilir ve burada mola verilip yatırır daha sonra sabah erken den yola çıkılırdı. 20-(MA): İhtiyaç fazlası ürünler nerede ve nasıl pazarlanırdı. Anılarınızı da katarak anlatın lütfen? (YÜ)- Daha öncede belirtiğim gibi ihtiyaç fazlası mahsuller Kayseri, Aksaray ve Boğazlıyan kazasında satmaya gayret edilirdi. Buralara gidemeyen benim gibi insanlar, tek eşeği olanlar, mahsullerini Nevşehir ve Avanos’da değerlendirmeye çalışırdı. Şahsen ben rahmetli Mehmet Dileyci ile şiddetli bir kış günü, arkadaşın iki eşeği benim bir eşeğimle elma götürdük. Onbeş km yolu dört saatte zor aldık. O gece Avanos’da Han da yattık. Sabahleyin pazara vardığımızda bizden başka hiç Uçhisar’lı gelmemişti. Mübalağa olmasın bir metreye yakın kar vardı. 21- (MA): Annenizin en güzel yaptığı ve sizin en çok sevdiğiniz yemekleri sayar mısınız? (YÜ)- Her anne gibi annemde yemek pişirmek için çok gayret gösterirdi. Şunu samimiyetimle söylemek gerekirse, mucize yaratırdı anam. Bu dönemde yokluk hat safhadaydı. Çünkü kendi imkanlarımızla yer içerdik, çarşıdan alma imkanı yoktu. Kadınlar birbirleriyle bu konularda yardımlaşırlardı. Sevdiğim yemeğe gelince, yemek seçme hakkım yoktu. Anamız ne pişirirse onu yerdik. Tabi gönül ister ki sevdiğimiz yemekleri yiyelim, ancak yokluk vardı. 22- (MA): Kütüphanede görev almadan önce, çalışma amaçlı olarak Uçhisar dışında çalıştığınızı biliyorum. Bu konuda bir şeyler söylemek ister misiniz? (YÜ)- 1953 yılında evlendim. ilk defa 1954 yılında Ankara’ya gittim. İlk olarak Yenişehir Sakarya Caddesinde Paşakay Apt. zemin katında bulunan kuru temizleme fabrikasında çalıştım. Daha sonra askere gittim. 24 ay olarak vatani görevimi tamamlayarak memlekete döndüm. 1961 yılına kadar Nevşehir’de Edip PAMUKÇU’nun muhasebe bürosunda çalıştım. 1960 İnkilabı olduktan sonra Edip ağabeyin işleri tersine döndü ve işi bıraktı, bende haliyle Uçhisar’a geri döndüm. 23- (MA) Ağabey, kütüphanenin kurulması ve inşaatı esnasında büyük bir fedakarlıkla çalıştığınızı biliyorum. Bu aşamada karşılaştığınız ve yaşadığınız olaylar olmuştur. Hiç değilse bir tanesini anlatır mısınız? (YÜ)- Aklımda kalan bir olayı anlatayım size. Kütüphane binasının inşaatı esnasında bir ara sıkıntıya düşmüştük, paramız tükenmişti, üzüntülüyüm tabii. Memilioğlunun Mustafa Kırgaz ile karşılaştım. Derdimi anlattığımda; -Merak etme sen, getir makbuzu biraz yardım toplayalım. dedi. Epey bir katkı sağlanmıştı. 24- (MA) Kütüphanenin 1960 lı yıllarda faaliyete geçmesi ile kütüphaneye kasabalının gösterdiği ilgiyi bu günkü ile karşılaştırmanızı istersem neler söylersiniz? (YÜ) -Mukayase bile edilmez. O zaman ki, okumaya ilgi ile bu günün arasında maalesef dağlar kadar fark var. Hani teknoloji filan diyoruz ama kitaptan okumak farklı olsa gerek! Ben internetten oturup da klasik bir eseri okuyana rastlamadım. Ayrı şeyler. İlgi artması gerekirken yine maalesef diyeceğim, azalıyor. Oysa ki, kütüphanemiz önemli eserler açısından zengindir. 25- (MA) O günün kitap kurtlarını hatırlıyor musunuz? Yani kütüphaneyi sık sık ziyaret edenleri. (YÜ) -Evet. İlk olarak aklıma gelen; Rahmetli Mustafa TUTAN (Mustafendi). Hakkı BAĞARASI (karanlığın Hakkı). Dr Deniz GÜNEY ( Leyla Taşhan'ın oğlu.) Ve öğrencilerden; Güldane TAMAN (Merhum Hacı Osman'ın kızı). Evet ilk aklıma gelenler bunlar. 26-(MA): Bizleri bir araya getiren, anılarımızda sürekli yaşattığımız bir olay daha var; Hisar Spor! O konuda da bir şeyler anlatmanız önem arzediyor. Neler söylemek istersiniz? (YÜ)- Gençliğimde gerçekten futbola karşı bir zaafım vardı. Bunun yanında Uçhisar gençliğinin de futbola merakı vardı. Gerçekten bir ağabeyiniz olarak çocuğum yaşındaki küçüklerle ilişki kurarak, hem onları kütüphaneye çekmek, hem de Uçhisar Spor Kulübünü ileriye taşımaya gayret gösterdim. Hatta bu durum karşısında, yani futbolla uğraşımda yakın çevremden tenkit almama rağmen buna devam ettim. Kulüp Başkanı olduğum zaman ilk defa Ankara Ulus semtinde Beden Eğitimi Müdürlüğünden 11 forma 11 ayakkabı 3 top temin ettim. Şunu samimiyetimle itiraf edeyim dünyalar benim olmuştu o zaman. Bu malzemeleri Ulus semtinden, eski otobüs garajına kadar sırtımda taşıdım. Çocuklar eksik olmasınlar beni ağabey olarak kabul ettiler. Şunu da belirtmek isterim ki şuan bu imkanlar olmasına rağmen takım kuramıyorlar, bu çok üzücü. 27- (MA): Derneğimiz hakkında görüş ve önerilerinizi almak istiyoruz. Bu konuda özellikle gençlerimize söyleyecekleriniz olacak mıdır? (YÜ)- Derneğimiz hakkında düşüncelerimizi sorarsanız gönül isterdi ki senede bir yıl Ankara’nın herhangi bir salonunda Uçhisar’lılar günü tertip edilsin. Tabi ki bu faaliyet maddi güce dayanır. Bu faaliyetler için, üyeler ve Uçhisar’lı iş adamları tarafından Dernegin desteklenmesi lazım. Derneğimizin devamı bakımından gençlere çok büyük görev düşmektedir. Bu dernek Uçhisar’lıların onurudur. Onun için genç yaşlı hepimiz destek vermeliyiz. 28- (MA): Ankara ve Uçhisar’da yaşayan hemşerilerimize, özellikle gençlere öneri ve öğütleriniz olacaktır diye düşünüyorum. Anlatır mısınız? (YÜ)- Her yaşlı ve fani için gençlerimizi yüksek mevkilerde görmek, bizler için bir şeref ve gurur kaynağı olacaktır. Ankara’ da yüksek mevkilerdeki hemşehrilerimizle gurur duyuyoruz. Şunu asla unutmasınlar, Uçhisar halkı her zaman yanlarındadır. (MA)- Değerli Yılmaz Ağabey, engin deneyim ve anılarınızı bizimle paylaşarak, üyelerimize ve hemşerilerimize kırklı yıllardan başlayarak Uçhisar’la ilgili çok önemli bilgiler aktarmamıza vesile oldunuz . Sayenizde, dernek olarak bizleri mutlandıran bir etkinlikte bulunmuş olmaktan sevinçliyiz. Üyelerimiz adına çok teşekkür etmek istiyorum . Hoşçakalın! UÇHİSARLILAR DERNEĞİ ADINA MEHMET ATILGAN |
3461 kez okundu
Yorumlartaziye 26/06/2018 14:27 Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun Misafir - 26/06/2018 13:56 Emeği geçen herkese teşekkürler çok anlamlı bir çalışma olmuş Misafir - WEB SAYFASI ÜYELİĞİ 26/12/2016 09:26 Sayın Ziyaretçilerimiz; Web sayfamıza üye olmadan yapılan yorumlarda, yorum yapan siz ziyaretçilerimiz Misafir olarak adlandırılmaktadır.
Yorum yapan ziyaretçinin ad ve soyadının sitemizde yer almasını sağlamak için lütfen Anasayfamızda yer alan üye olmak istiyorum bölümünden işlemlerinizi tamamlayabilirsiniz. Saygılarımızla Misafir - TEŞEKKÜR 26/12/2016 09:51 Emeği geçenlere teşekkür ederiz. Misafir - Uçhisar, 'Unutulmayanlar 14/12/2016 15:39 Çok güzel bir çalışma olmuş, emeği geçenlere teşekkür ederim, Bu tür kültürel yazılarınızı devamını beklerim,, saygı ve selamlar. Misafir - Uçhisar, 'Unutulmayanlar 14/12/2016 15:38 Çok güzel bir çalışma olmuş, emeği geçenlere teşekkür ederim, Bu tür kültürel yazılarınızı devamını beklerim,, saygı ve selamlar. Misafir - Teşekkür 13/12/2016 19:27 Kasabamızın kültürel,sosyal hafızasını canlı ve diri tutmak yolunda yapmış olduğunuz bu söyleşiyi büyük bir dikkat ve keyifle okudum Yılmaz amcamızla bu söyleşiyi yapmış olmanızda beni çok duygulandırdı ve mutlu etti Kasabamızın sönmeyecek ışıklarından biri olan Yılmaz amcamın ellerinden huzurunuzda öpüyor ve şükranlarımı sunuyorum Sizlerede teşekkürlerimi iletiyorum Misafir - Teşekkür 12/12/2016 14:30 Geçmişle gelecek arasında bir bağ kurulacağına inandığım bu söyleşiyi hazırlayan Sn. Mehmet ATILGAN'a ve diğer dernek yetkililerine teşekkür ederim. Benzer söyleşilerin kasabamızın diğer büyükleri ile yapılması dileklerimizle. - Abdullah OKKIRAN Misafir - Teşekkür 12/12/2016 14:06 Dernek yetkililerine çok teşekkür ederim Misafir - Teşekkürler 12/12/2016 14:45 Kasabamiz degerlerinin gelecek nesillere tanıtılması bakimindan bu tür söyleşilerin devamini bekleriz. Misafir - |